Bisiklet

Sene sonlarında yapılan çalışan memnuniyeti anketleri, kurumsal şirketlerde son derece ciddiye alınan ritüellerdir. Yöneticiler çalışanlarının mutlu olmasını isterler, ya da en azından anket çıktılarına göre mutlu çıkmalarını.

Çalışanlar bu formu doldururken şirketteki mutluluklarını etkileyen bir takım etkenlere göre cevap verirler: maaş, çalışma ortamı, çalışma saatleri, bağlı oldukları yöneticiler, yemek, servis, teknolojik imkanlar, kariyer olanakları, eğitim olanakları vesaire. Bu mikro etkenlerin üzerine bir branda gibi çekilecek şey ise esasında şudur: Yaptıkları iş onlar için anlamlı mı? Çalıştıkları iş yeri onlara inanılacak ve o şirkette çalıştıkları için mutlu olmalarını sağlayacak değerler sunuyor mu?

Ben, Aksigorta’da dördüncü yılını doldurmuş ve beşinci yılının içerisinde çalışmaya devam eden biriyim. Bu dört yıllık süre zarfında birden çok yöneticiyle çalışma imkanım oldu, şirket içinde çeşitli projelerde görev aldım, çok mutlu olduğum anlar da oldu çok bunaldığım anlar da. Genele baktığım zaman, mikro düzeyde saymış olduğum etkenlerin hemen hemen hepsi için beklentileri tatmin edilmiş bir çalışanım. Aksigorta’daki 4,5 yıllık çalışma hayatımın en anlamlı, bu şirket için çalıştığım için gerçekten mutlu olduğumu hissettiğim anlarını ise bu hafta sonu departmanca gerçekleştirdiğimiz etkinlikte yaşadım.

Cumartesi öğle saatlerinde departmanca etkinliğin gerçekleşeceği otele geldiğimiz zaman, yapılacak şeyler ile ilgili az çok bir fikrimiz vardı. Ancak salona girdiğimiz hepimiz ters köşeye yattığımızı farkettik. Hafta boyunca konuşulan şey hep birlikte gruplar halinde yemek yapacağımızdı(*). Salona girdiğimizde gördüğümüz manzara ise 4 masa ve bu masaların etrafında birleştirilmek üzere hazırlanmış bisikletlerdi. Hiçbirimizin bisiklet montajı konusunda bir bilgisi yoktu ve hatta bunun ne anlama geldiği konusunda da fikir yürütmekte zorlanıyorduk. Etkinlik başladığı ve yapılacaklar konusunda bize bilgi verildiği zamam resim netleşti: hepimiz ihtiyacı olan çocuklara teslim edilmek üzere bisikletler hazırlamakla görevlendirilmiştik. Her grup bir kız bir de erkek öğrenciye verilmek üzere 2 bisikletin montajını gerçekleştirecek, yaptıkları bu bisikletleri süsleyecek ve sonra sahiplerine yönelik mektuplar yazacaktık. Bisikletler, etkinliğin organizatörü olan firma tarafından ertesi gün sahiplerine ulaştırılacaktı. Başlamadan önce son söz olarak, bunun bir yarış olmadığı, hızlı bitirmek için çaba harcamamamız ve dikkatli bir şekilde bisikletleri birleştirmemiz gerektiğinin altı çizildi. Bu etkinliğin kurumsal hayatın genel yarışma, rekabet ve mücadele konsepti etrafında şekillenen eğitimlerinden çok farklı olduğunu anlamıştım.

Fikir gerçekten çok güzel, basit ve anlamlıydı. Hepimiz bir anda kutuları açmaya, parçaların ne olduğunu anlamaya ve hevesle bisikleti birleştirmeye koyulduk. Etrafta dolaşan uzmanlar takıldığımız noktalarda bize yardım ettiler. Lastiği jantların içerisine yerleştirdik ve monte ettik, fren kablolarını bağladık, seleyi ve gidonu yerleştirdik, lastiğe hava bastık, zilini monte ettik ve toplamda 1,5 saatlik bir zaman diliminde iki bisikleti sıfırdan monte etmiş olduk. Bisikletler tamamlandıktan sonra renkli renkli iplerin, balonların olduğu süsleme istasyonunun etrafında, çocuklar gibi şen bir şekilde bisikletlerimizi süslemeye koyulduk. Mektuplarda sevgili Gamze ve sevgili Ömer’e (bizim grubun bisiklet hazırladığı çocukların isimleri bunlardı) bisikletlerini hep mutlu günlerde kullanmalarını diledik.

Etkinliğin sona erdiği ilan edildiğinde, doğrusu yorulmuştuk. Hayatımızda ilk defa bir bisiklet monte etmiştik ama mutluyduk doğrusu. Bu bisikletler ertesi gün onları çok mutlu edecek sahiplerine ulaşacaktı, en azından biz öyle düşünüyorduk.

Sonra, eğitmenler bize küçük bir sürpriz hazırladıklarını söylediler. Bilgisayardan “Hayat bayram olsa” şarkısı çalmaya başladığında kapı açıldı ve içeri birbirinden tatlı, sevimli, şaşkın gözlerle etrafa bakan minik çocuk ve aileleri salona girdi. Hepimiz şok olmuştuk. Kesinlikle böyle bir şeyi beklemiyorduk. Bir kaç departman arkadaşım ağlamaya bile başladı. Şoku atlattık ve yakalarındaki isimlerden bakarak hazırladığımız bisikletlerin sahiplerini alıp hediyelerinin yanlarına koştuk hemen.

Küçük Ömer benim de yardımımla hemencecik bisikletinin üzerine oturdu ve o küçücük salonda tur atmaya başladık beraber. Mutluluğu gözlerinin ta içinde okunuyordu, inanın bana. Bisiklete bakıyor, inceliyor, zilini çalıyor pedallarını hızla çeviriyordu. Bıraksam o küçücük salon içinde yorgunluktan bitap düşene kadar pedal çevirebilirdi.

“Nasıl bak bakalım frenleri iyi çalışıyor mu?” diye sorduğum zaman “Bilmem ki, benim daha önce hiç bisikletim olmamıştı” diyen 6 yaşındaki küçük Ömer, bana 4.5 yıllık çalışma hayatımın en mutlu, en anlamlı anlarını yaşattı.

Aksigorta, bana küçücük bir çocuğun hayalini gerçekleştirmenin mutluluğunu tatmamı sağladı ki bunun değerini ölçmek bana göre çok da mümkün değil.

Tüm kalbimle bu etkinliği organize eden Aksigorta Eğitim ve İç İletişim birimine, Macera Akademisi‘ne ve tıpkı benim gibi gönülden bir hevesle o bisikletleri hazırlayıp, minik çocukların hayallerini gerçekleştiren, beraber çalışmaktan mutluluk duyduğum ekip arkadaşlarıma teşekkür ederim.

(*) Gruplar halinde yemek yapma etkinliği de günün ikinci etkinliği olduğunu sonradan öğrendik. Tam da ters köşeye yatmış sayılmadık yani :).

Mesai saatleri içerisinde; #DijitalÜrünYönetimi #DijitalTrendler ile ilgilenir. Mesai saatleri dışındaysa; #Edebiyat, #Öykü, #Roman, #ÇizgiRoman, #Oyunlar ve #Fenerbahçe ile zamanını geçirir. Dünyayı gezmeyi sever, gitmediği şehirlere gitmenin hayalini kurar.

1 comments On Bisiklet

Leave a reply:

Your email address will not be published.