2017’yi tatsız bir Konyaspor beraberliği ile kapatan Fenerbahçe için devre arası aslında fazla sakin geçti diyorduk ki son 1 hafta içerisinde oldukça önemli gelişmeler peşi sıra önümüze gelmeye başladı. Devre arası kampının tek çıktısı olarak Ozan Tufan’ın biletinin resmi olarak kesilmesi, Ali Koç’un hepimize umut veren toplantıları ve bu toplantılarda verdiği altı çizilesi mesajlar, kulaklarımıza inanamadığımız bir Acıbadem sponsorluğu ve en son dün akşam diken üzerinde seyredip son saniyelerde galibiyete uzandığımız Göztepe maçı ile başlayan 2017-2018 sezounun ikinci yarısı… Ekstra olarak da, boğazın karşı kıyısından gelen ve tüm spor camiasını şoke eden Galatasaray erken seçimleri. Mustafa Cengiz önderliğinde Galatasaray’da yaşanan bu sandık darbesi çok tartışılan başkan Dursun Özbek’in sonu oldu. Kısa kısa hepsine değinmeye çalışacağım.
Ozan Tufan Defteri Kapanıyor
Ozan Tufan, 2015/2016 sezonunun başında 7.5 Milyon Euro karşılığında Bursaspor’dan transfer olduğu günden bugüne Fenerbahçe taraftarları için bir tartışma konusudur. 1995 doğumlu olan Ozan, modern 8 numara pozisyonunu doldurmaya çalışırken Şenol Güneş tarafından yıldızı parlatılmış bir oyuncu. Fatih Terim ise onu 16 yaşından itibaren milli takıma alarak sorumluluk veren ve şimdiki günlerine gelmesinde önemli etkisi olan ikinci isim. Transfer yarışında Beşiktaş ile yarışan Fenerbahçe bu savaştan galip çıktıysa da, “Yeni Emre” olarak adlandırılan bu yeteneği Vitor Pereira gibi yetkinliği tartışmalı bir teknik direktöre teslim ederek yanlışların ilkini yapmıştı. (Vitor Pereira sadece Ozan için değil, son yılların en potansiyelli kadrosu için de çok yanlış bir tercih olduğu sonradan anlaşıldı.) Vitor’dan sonra Dick Advocaat döneminde de düzensiz bir performans gösteren Ozan, gerek dengesiz performansı gerekse de kilolaları(!) ile taraftardaki kredisini günden güne tüketen bir görüntü çizdi.
2017/2018 sezonun başında takımın başına gelen Aykut Kocaman’ın Ozan Tufan için bir şans olduğunu düşünüyordum:
- Ozan Tufan’ın kariyerinde zirve yaptığı anlarda kulübede her zaman yerli bir antrenör vardı. Aykut Kocaman döneminde yıldızı parlayan ve yurt dışı transferi yapan bir Salih Uçan örneği de varken bu ikiliden olumlu bir sonuç çıkabileceğini düşünüyordum.
- Aykut Kocaman gibi fizik mücadeleyi yeteneğin önüne koyan bir hoca için Ozan Tufan kağıt üzerinde biçilmiş kaftan gibi gözüküyordu. Risk almayacak, çok koşacak, çok mücadele edecek, hem defansa hem hücuma destek verecek bir orta saha oyuncusu. Ozan Tufan bu profile uyan bir isimdi.
Sezon tam da düşündüğüm gibi başladı. Aykut Kocaman’dan düzenli olarak formayı alan Ozan, Vardar faciası sonrası lige dönmekte zorlanan ve bireysel hataların getirisi olarak alınan seri beraberlikten çıkılan Gençlerbirliği deplasman galibiyetinde rol oynadı. Aynı şekilde sezon başında ligde görev aldığı 9 maçta 3 gol 1 asist gibi etkileyici bir performansa imza attı. Tribünde artık “Ozan’ın kötü günlerinde ona çok sabrettik ancak sanırım bundan sonra takımda yeri sağlamlaşacak” diye konuşurken biz, Osmanlıspor maçı sonrası bütün resim tersine döndü. Neden olduğunu hiç kimsenin bilmediği, anlam veremediği bir sebepten dolayı Mehmet Topal takıma geri dönerken Ozan Tufan bir daha forma yüzü görmedi. Aykut Kocaman Ozan ile ilgili sorulara kaçak cevaplar verdi ve sürekli olarak saha dışı sebeplere göndermelerde bulunarak oyuncuyu töhmet altında bıraktı.
Aykut Kocaman, Ozan’ı kamp kadrosuna da almayarak artık sabırların sonuna geldi ve Antalya kampında direkt konuşmak zorunda kaldı. Ozan’ı saha dışındaki davranışları sebebiyle takımında görmek istemediğini, kendisine takım bulması için yönlendirdiğini itiraf etti. Kendi adıma orta sahada Mehmet Topal gibi yetenek fakiri ve kariyerinin sonlarına yaklaşan bir oyuncu yerine 1995 doğumlu, geleceği parlak olan Ozan’ın kazanılmasını tercih ederdim. Ne yazık ki Aykut Kocaman oyuncu kazanmayı değil oyuncu harcamayı tercih eden, bunu daha çok seven bir hoca.
Ozan Tufan’ın uzun vadede Fenerbahçe için bir kayıp olacağına inanıyorum. Kariyerinde parlak dönemleri ona yaşatan hocalar şu anda Beşiktaş ve Galatasaray takımlarının başında ve eminim ki ellerini ovuşturmuş bekliyorlar. Ozan Tufan, Fenerbahçe’de yaşadıklarını kendisine hırs edinip geleceği ve kariyeri için doğru adımları atarsa eğer ezeli rakiplerde kendisine parlak bir kariyer yapabilir.
Ali Koç için “Tam zamanı şimdi!”
Transfere ekmek ve su kadar ihtiyaç duyduğumuz, devre arasının tek hazırlık maçında Arnavutluk ekibi Kukesi ile 2-2 berabera kaldığımız, heyecanımızın artık dibe vurduğu günlerimize güneş gibi doğan isim tabii ki Ali Koç oldu.
Bu gece burada olan binlerce Kongre Üyemize sonsuz teşekkürlerimizle. Hep beraber başaracağız! #özlenenFENERBAHÇEiçin#TamZamanıŞimdipic.twitter.com/pMDpkpfznr
— #Fenerbahçeliyiz (@Fenerbahceliyiz) January 18, 2018
Duruşu, eğitimi, dünya görüşü, vizyonu ile Ali Koç Fenerbahçe başkanlığını bırakın, Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetebilecek kalibrede bir insan. Türkiye’nin en büyük şirketi Koç Holding’in, en önemli ailesi Koç ailesinin parlak yıldızı. Zeki, cesur, yakışıklı… Böyle konuştuğumuz zaman biraz abartıyoruz gibi gelebilir ancak tribünlerde ömrü boyunca Aziz Yıldırım dışında bir başkan görmemiş 17-18-19 yaşlarında taraftarlar var, sıkıntının büyüklüğünü hayal edebiliyor musunuz?
Aziz Yıldırım, Fenerbahçe’yi 1990’ların kaos döneminde 2000’lere muhteşem bir şekilde taşımış bir başkandır. Yönetim için kurumsallaşma hamleleri, halka arz, tesisleşme, yeni Fenerbahçe stadı, büyük transferler ile dolan tribünler ile Fenerbahçe’nin kısa bir dönem için olsa da yenilmez armada haline gelmesinde önemli rolü olan bir başkan. 2006 yılında Denizli’de kaçan şampiyonluk, devir teslim için uygun bir ortam yaratmış olsa da o devam etmeyi seçti. 2007 / 2008 yılında Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynayan takımın hocası Zico’yu kovduğu gün ise miadnı doldurduğu gün olmuştu. Bu sezondan sonra yaptığı hamleler hep tartışıldı ve camia içerisinde iki kutuplu bir Fenerbahçe’nin tohumları atıldı: Aziz Yıldırım’cılar ve muhalifler. Muhalifler için sesini çıkartmak çok kolay olmuyor, çünkü 1998 yılından beri iktidarda olan bir başkan pek tabii ki tüm köşeleri elinde tutar bir hale geliyor ister istemez. 1990’lardan 2000’lere gelirken yaptıkları da bazı kesimler için kendisine tükenmez bir kredi açılmasına sebep olmuştu. Artık yapamadıkları şeyleri söyleyen bizlere cevap olarak statla, tesislerle, yatırımlarla cevap verir olmuştu forumlarda ve sosyal medyada yazan yaşı büyük ‘kanaat önderleri’.
Rakipler ise Ünal Aysal, Fikret Orman gibi yeni nesil diyebileceğimiz yönetici profilleri ile kendilerini yeniliyorlardı. Ünal Aysal, Avrupa odaklı yaptığı transferler ile Galatasaray’ı şampiyonlar liginde önemli noktalara getirirken hem kulübün Avrupalı imajına katkı yapıyor hem de Drogba, Sneijder gibi yıldız transferleri ile kulübü dünyanın konuştuğu bir marka haline getiriyordu. Fikret Orman ise Beşiktaş için daha sistematik bir başkan profili çiziyordu. Kimsenin altında kalkamadığı stad projesini, Vodafone gibi büyük bir marka ile güçlerini birleştirerek bitirmeyi başaran başkan, özellikle dijital iletişim alanında doktora tezi olabilecek bir proje haline getiriyordu Beşiktaş’ı. O da kendine hedef olarak Beşiktaş’ı bir dünya takımı haline getirmek olarak koyuyordu ve bu hedefe koşmak için daha nokta atışı transferler, kiralamaları kullanıyordu. İçeride yaptıklarını Türkiye’nin en önde gelen dijital ajanslarından Tribal İstanbul önderliğinde başta sosyal medya olmak üzere dijital dünyaya servis eden Beşiktaş, #ComeToBeşiktaş ve benzeri kampanyalar ile adını dünyaya duyuruyordu. O sırada boğazın karşısında ise Aziz Yıldırım kulübün efsanesi Alex’i “Almış eline bir tivit” nidaları ile kovmakla meşguldu.
Aziz Yıldırım, miadını çoktan doldurmuş 20. yy mantelitesine sahip bir profil. Ali Koç ise bu kulübü alıp 21. yy’a taşıyacak olan lider, tabiri caizse beklediğimiz, vaad edilen Azor Ahai! Fenerbahçe’liler olara böyle bir liderin kulübü yönetmeye talip olması gerçekten tanrının bir lütfu. Sadece aşağıdaki konuşmayı dinlemenizi tavsiye ediyorum, ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Ali Koç: Bu değişim için Fenerbahçe kaybetsin istiyorsanız, sakın bana oy vermeyin. #GeleceğeFener pic.twitter.com/DjJ5lxJRvw
— Geleceğe Fener (@GelecegeFener) January 16, 2018
Acıbadem’i Sindirmek Kolay Olmayacak
Fenerbahçe forması, ülkenin en prestijli en önde gelen şeylerinden biri, bu sebeple de muazzam bir reklam mecrasıdır. (Tıpkı diğer 3 büyük kulüpte olduğu gibi) Sezon başından beri forma reklamımızın olmaması, herkes tarafından yadırganan bir durum ve Aziz Yıldırım adına bir eleştri argümanıydı. Öyle bir başkan düşünün ki Fenerbahçe gibi bir kulüp için sponsorluk antlaşması bile yapamaz hale gelsin!
Dönem dönem Samsung, Coca-Cola, Ülker gibi isimler uçuşsa da sezonun ilk devresini forma reklamımız olmadan kapattık. İkinci yarının başlamasına bir gün kala ise, tüylerimizi diken diken bir haber önce Fenerbahçe resmi sitesine oradan da tüm sosyal medyaya yayıldı: formalarımızda 6 sezon boyunca “Acıbadem” markasını taşıyacaktık. Bu büyük bir infial yarattı.
Mehmet Ali Aydınlar, 3 Temmuz şike kumpası döneminin en kritik ve Fenerbahçe tarafarı tarafından en affedilmeyecek karakterlerinin başında geliyor. Federasyon başkanı olduktan çok kısa bir süre sonra kucağında bulduğu bombayı deaktive edebilmek şöyle dursun aldığı aksiyonlar ile olayın daha da fecii bir hale gelmesinde baş rol oynadı. Aziz Yıldırım tarafından da gerek hapishanedeyken gerekse hapishaneden çıktıktan sonra pek çok konuşmada lanetlediği, Aziz Yıldırım’ın yıllar sonra girdiği ilk seçimli kongerede ezip geçtiği Mehmet Ali Aydınlar’ın kulübün kapısının önünden bile geçemeyeceğine inanlardandım, en azından Aziz Yıldırım o koltukta oturduğu sürece.
Bu konunun gerek kongrede gerekse farklı platformlarda Aziz Yıldırım’ın önüne geleceğine eminim. O da kendisini kulübün finansal menfaatleri ile savunarak anlaşmanın yüksek finansal getirilerine odaklanacaktık. Bazen, dik bir omurganın finsanal gelirden çok daha önemli olduğuna inanıyorum. Kaldı ki, sezon sonu seçime gidecek bir camia için 6 yıllık bir sözleşmeye imza atması da en hafif tabir ile etik değil.
Takımda Değişen Pek Bir Şey Yok
Gelelim dün akşamki Göztepe maçına. Öncelikle tribünlerde tahmin ettiğimden çok daha fazla sayıda taraftar vardı. Okul Açık’ta maç önü açılan Sefa Reis koreografisi gerçekten görülmeye değerdi. Aykut Kocaman’ın ilk 11’i tribün WhatsApp grubunda önüme düştüğünde metrobüsten inmek üzereydim. Gerçekten aynı metrobüs ile eve dönmek istedim. Aatıf – Mehmet Topal – Josef – Dirar gibi kalitenin kırıntısını barındırmayan bir orta saha çok kısır ve sıkıntılı bir maça doğru ilerlediğimi söylüyordu bana, nitekim de öyle oldu.
Maça şok bir pozisyon ile başladık ancak Giuliano direğe takıldı. Sonrasında, 2017/2018 sezounun Aykut Kocaman ve ekibine yazan tek büyük artısı olan duran toplardan bulduğumuz bir gol ile öne geçtik. Fernandao’nun aylar sonra gol ile dönmesi mutlu ediciydi. Golden sonra yaklaşık 5 dakika iştahlı oyunumuzu sürdürsek de tabii ki skoru koruma içgüdüsü (a.k.a. Kocaman Sendromu) devreye girdi ve yavaş yavaş oyun üstünlüğünü rakibe verdik. İkinci yarıya da maça başladığı 11 ile başlayan Aykut Kocaman ve tribünlerde Valbuena’nın oyuna girmesini bekleyen bizler arasında bir sinir harbi yaşanıyordu. Bu sezonki ‘kanser’imiz bireysel hata sonucunda yediğimiz gol ile maçın 1-1’e gelmesi ile Aykut Kocaman’ın Soldado ve Valbuena’yı oyuna alması üst üste geldi. Golden sonra sahaya sürdüğü 11’de Fernandao – Giuliano – Soldado – Valbuena aynı anda yer alıyordu. Fenerbahçe, katastrofik bir şey olmadığı sürece Kadıköy’de hep çift forvet çıkmalı ve Valbuena bu takımda her zaman kendisine yer bulmalı.
Oyuna girenler beklediğimiz katkıyı yapmasa da, Göztepe’nin çizgiden dönen topu sonrasında maçı bir şekilde kazanacağımızı tribünde aramızda konuşuyorduk. Nitekim rezil bir maç çıkardığı için tribünler tarafından ıslıklanan Nabil Dirar’ın ortasına Göztepe’den Kosanoviç’in ters vuruşu sayesinde gol 90+4’de de olsa geldi.
Son 7 maçında 6 galibiyet 1 beraberlik alan Aykut Kocaman maç sonunda tribünlere çattı ve ıslıklamalardan yakındı. Bizleri “taraftar” değil “seyirci” olmak ile suçladı. Oysa yapması gereken şey sadece şu: 7 maçta 6 galibiyet 1 beraberlik alan bir takım ve hocası ne olur da ıslıklanır? Ne olur da bu takımın taraftarları sezonun ikinci yarısındaki ilk 6 maçlık fikstüre bakıp, istisnasız “İmkanı yok abi, Mart başında biz havlu atarız” yorumunda bulunabilir? Sezon başında taraftarı tribünlere çekmek birincil hedefimiz diyen Aykut Kocaman, bu hedefi için yapması gereken tek şeyin iyi futbol oynatmak olduğunun farkında değil.
Bitirirken…
Galatasaray’da baskın bir erken seçim ile koltuğunu sağlamlaştırmaya çalışan Dursun Özbek’in seçimi kaybetmesi, nereden baksanız bir demokrasi darbesidir. Tudor’u takımın başından gönderip gönüllerdeki teknik adam Fatih Terim’i başa getirdikten sonra önünde hiçbir engel kalmadığına inanıyordu. Kendisini biraz, Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında tek başına iktidara geleceğinden emin olan ve erken seçim kararı alarak iktidarı kaybeden Bülent Ecevit’e benzettim. (Teşbihte hata olmaz diyelim tabi. 🙂 )
Brexit ile başlayan sandıktan ters köşe sonuçların çıkması trendi Donald J. Trump’ın Hillary Clinton’u alt etmesi ile zirve yapmıştı. Gönülden diliyorum ki Mustafa Cengiz’in Dursun Özbek’i sandığa gömmesi, kongrenin büyük bir çoğunluğunu kontrol eden Aziz Yıldırım’ın da benzer bir süpriz ile sandığa gömülmesinin ve Ali Koç’lu yılların başlangıcının bir habercisi olur.