Eşimin ön ayak olması ile, değerli sözlük yazarı yoktan adam‘ın organize ettiği, Kadıköy Rexx sinemasında gerçekleşen Ali Atay ve Ölümlü Dünya Oyuncuları ile Söyleşi Zirvesi‘ne katıldım dün akşam. Her yönüyle unutulmaz bir film ve unutulmaz bir geceydi benim için, hiç öyle bir beklentim de yoktu oysa ki. Ali Atay’ın ikinci kez kamera arkasına geçtiği film olan Ölümlü Dünya ile ilgili düne kadar bir bilgim yoktu çünkü. Hiçbir yerde denk gelmemiştim böyle bir filmin vizyona girdiğinden / gireceğinden. Bu durumu garipsesem de gün içerisinde iş yoğunluğundan dolayı ne fragmanı seyredebildim ne de doğru dürüst yorumları okuyabildim. (Bunun çok büyük bir şans olduğunu film bittikten sonra anlayacaktım.) İş çıkışı kaplumbağa misali eşyalarımı sırt çantama doldurdum ve Kadıköy’ün yolunu tuttum.
Rıhtımda denizi sırtıma alıp yokuş yukarı Yeldeğirmeni’ne çıkarken şimdiden güzel bir akşama başladığımı hissedebiliyordum. Eşim Karaköy’den vapurla bu tarafa geçecekti ve vaktim vardı. Güzelce karnımı doyururken filmin kadrosuna baktım. Leyla ile Mecnun ile beraber hayatımıza giren ve kalitesiz bir işine rastlamadığımız Ali Atay yönetmen koltuğundaydı. Ahmet Mümtaz Taylan, Alper Kul, Feyyaz Yiğit, Doğu Demirkol, İrem Sak ve Sarp Apak bildiğimiz, izlemekten keyif aldığımız ve kafamızda belli bir mizah türü ile eşleşen oldukça kaliteli bir ekip gibi gelmişti bana. Özellikle Doğu Demirkol’u merak ediyordum, stand-up gösterlerinin bazılarında çok güldüğüm bazılarındaysa fena baydığım bir isimdi, bu sebeple performansı bir soru işaretiydi. Hesabı ödeyip yağışsız ama soğuk Kadıköy akşamında eski ve güzel binaların önünden usulca önce Çeşme’ye sonra da Boğa’ya yürüdüm. Boğa’dan Rexx’e kadar geçen yol ise daha çabuk geçti sanki, çünkü artık filme girmeye can atıyordum.
Mısırlarımızı aldık ve salona doğru girmeyi bekleyen kalabalığın içine daldık. “Biletlerimiz öne çok yakın” demişti sevgilim, “dördüncü sırada olacağız çünkü filmden sonra söyleşi olacak, Ali Atay’a yakın olmam lazım!” Sizin de anlayabileceğiniz gibi uslanmaz bir Ali Atay hayranıdır kendisi. Film başlamadan mısırı tüketip paketini koltuğun altına göndermiş, telefonlarımızı sessize almıştık. Yıllar yıllar vardır ki bir filmi bu kadar yakından izlememiştim. Film başlarken kendimi olabildiğince geriye atıp rahat bir pozisyon almaya çalıştım ancak filmin başıyla beraber tüm salonla beraber kahkahalardan yerimizde oturamaz olmaya başlamıştık bile.
[Bundan sonra anlatacaklarım spoiler içerecektir, okuyup okumamak sizin tercihinizdir. :)]
Filmin açılış sahnesinde de Kadkıköy’ü, Haydarpaşa garını görmek tarifsiz bir sıcaklık hissetmeme sebep oldu. Kadıköy’ün mutlulukla kesinlikle bir ilgisi var bence zira. İlk 10 – 15 dakikasında, büyük bir aile tarafından yönetilen bir ev yemekleri restoranı izlemeye koyulduk. Güzel ve komik diyaloglar, yerinde ve sırıtmayan küfürlerle beraber akıcı ve son derece gülünesi durum komedisi anları yaratıyordu.
Diyaloglara ve durumlara dayanan bu güldürü türü şahsen benim en sevdiğim tür. Gaz çıkarmalar, şive komedileri ne bileyim, tavır ve hareketleri ile garip garip insan taklitlerindense beni güldüren şeyin zekice kurgulanmış diyaloglar olmasını her zaman tercih ederim. Çünkü kişisel hayatımda da bunu yaşarım bunu yaşamak isteriz. Arkadaşlar ile sohbet ederken öyle bir akşam olsun ki iki bira içip yanında böyle muhabbetler edeli, 2 gün sonra çıkıp bir arkadaşımıza anlattığımızda da o olayı idrak bile edemeden bize bakarken “Şimdi ben anlatınca komik olmadı ama o an inanılma komikti abi, orada olmalıydın” diyelim. Ölümlü Dünya baştan sonra böyle anlardan oluşuyor işte. Bu özelliği ile bence Türk Sinema’sında çok istisna çok özel bir yere oturuyor.
Bir doğum günü yemeğine catering servisi sunacaklarını düşünerken silahların ardı ardına patlaması benim için büyük bir şoktu, zira daha önce de söylediğim gibi fragmanı seyretmemiştim. Gözlerim fal taşı gibi açılmış tavşan gibi ekrana bakıyordum. Amerikan filmlerinde görmeye alışık olduğumuz tarz iyi bir aksiyon sahnesi filmin mizahi yanına ağırlık verilirken aksiyon tarafında da hiçbir masraftan kaçınılmadığını gösteriyordu.
Dünyanın en komik kiralık katil ekibi olan bu ailenin, kazara vurdukları bir pideci kuryesi nedeniyle başarısız oldukları görev sonrasında bağlı oldukları genel merkeze bağlı ajanların gelip ekibi sorgulaması ve bu sorgu sonucunda Serbest’in aileden sakladığı ‘manitası’ aracılığı ile dışarıya bilgi sızdırdığının ortaya çıkması ile aile bir yol ayrımına geldi: ya Serbest’in infaz edilmesine göz yumacakalar ya da tüm örgütü karşılarına alıp kaçmaya karar vereceklerdi. Ailenin babası silahı çekip ajanları indirdiğinde tüm ailenin gizli bir kasaya soteledikleri parayı almaları, sahte pasaportlarını çıkartmalı ve Serhan’ın yine aileden gizlediği sevgilisini de kaçırarak ülke dışına çıkmaları için yaklaşık 8 saatleri vardı.
Bu 8 saatte olan tüm olaylar, film ekibinin de içinde bulunduğu Rexx salonun dolduran yüzlerce kişiyi gülmekten gözlerini yaşartacak, karınlarına ağrıtacak bir gece geçirtti. Aklıma kazınan ve düşündükçe halen gülmeme sebep olan iki sahneyi özellikle belirtmeden geçemeyeceğim: Feyyaz Yiğit’in otelde yediği dayaktan sonra tüm aileyi karşısına alıp kaydığı fırça ve yine otel sahnesinde birbirlerine işaret dili ile “sol” üzerine ortaya koydukları diyalog muazzam ötesiydi.
[Spoiler burada sona eriyor :)]
Filmi taşıyan kişi tartışmasız Feyyaz Yiğit olmuş. Hem senarist hem de bana göre baş karakter olarak yer aldığı bu filmdeki performansı için kesinlikle tebrik edilmeli. Doğu Demirkol’da tahminlerimin aksine çok başarılı bir performans ortaya koymuş. Doğal bir komikliği var adamın, konuşması mimikleri ister istemez gülümsetiyor sizi. Alper Kul ve Ahmet Mümtaz Taylan ise filme gereken yerlerde çok güzel ağırlıklarını koyup seviyeyi yükseklerden alıp arşa çıkartan isimler olmuş. Sarp Apak ve İrem Sak ise bence standart bir oyunculuk ortaya koymalarına rağmen akan hikayede görevlerini layığı ile yapmışlar.
Filmin sonunda Sarp Apak, İrem Sak, Meltem Kaptan, Ali Atay, Feyyaz Yiğit oturdukları koltuktan inerek sahneye geldiler ve soru cevaplar eşliğinde sohbete başladık. (Eşim de tabii ki dördüncü sıradan ikinci sıraya kadar indi.) Güzel ve eğlenceli sohbetten bana kalan iki önemli nokta oldu: filmde senaryo açığı gibi görünebilecek bir kaç noktanın aslında filmin bir seri olarak planlanması sebebiyle olduğu, cevaplarının hazır olduğu senarist ekipten Feyyaz Yiğit tarafından açıklandı. Bu filmin devamını ya da bu film ile benzer tarzlara sahip mizahın beyaz perdede yer alması içinse Ali Atay’ın bu filmin gişesi ile ilgili beklentilerini söylemesi önemliydi.
Üzerimizde büyük bir sorumluluk var arkadaşlar. Ölümlü Dünya veya Ölümlü Dünya, Limonata, Leyla ile Mecnun tarzı mizahın daha fazla hayatımızda yer alması için başarıyı ödüllendirmeliyiz. Bu filme gitmeliyiz. Hatta bu filmi beğeneceğini düşündüğünüz kişileri de kolundan çekip götürmeliyiz. Ha, bu filme gidip de beğenmedim diyecek olan arkadaşlarınız olursa, onlarla aranıza azıcık mesafe koyarsanız da kimse size neden böyle yaptın diyemez! 🙂